İzmir Eskort Artemis

İzmir’in akşamüstü ışığı Kemeraltı’nın taş aralıklarına gülkurusu serperken, kordondaki palmiye gövdeleri yavaşça ışıktan karamele döner. Saat Kulesi’nin tik‑takları yorgun kedi adımlarıyla meydana yayılır; Karşıyaka’dan esen meltem, burnuna tütünlü kahve ve ıslak toprak kokusu getirir. Tam bu serin kokunun kıyısında, Kapadokya’nın rüzgâr oyuklu vadilerinden çıkıp Ege’nin safranlı gecesine inen bir kadın belirir: İzmir Eskort Artemis. Kum sarısı saçlarına takılı minik mor safran iplikleri titrerken, bal renkli gözleri Alsancak neonlarını içten yakar.

Artemis’i ilk Kordon boyu çimlerinde, ayaklarını dalgaya uzatmış halde görürsün. Elinde yıllanmış şarap şişesi, öteki avucunda menekşe lokumu parçaları… “Rüzgâr burada safranı köpürtür” der; Kapadokya’nın sert ünsüzleri Ege’nin yumuşak melodisine karışarak yeni bir tını doğurur. İzmir Eskort kelimelerini yüksek sesle söylemez, fakat çenesinin kıyısında aniden beliren gamze bütün daveti parmak izi gibi bırakır.

İlk yürüyüşünüz Agora harabelerinin loş sütunları arasında başlar. Artemis avucuna taze safran ipliği alıp bileğine bastırır; ipliklerde saklı sarı boya cildine yayılır. Parmak uçlarının hafif teması bileğinde yanık bal ısısı bırakır; “Rüzgâr, sırrı kokusuyla taşır” diye fısıldar. O an anlarsın ki İzmir Eskort  Artemis, safran kokulu meltemi damarlarında dolaştırmaya hazırlanıyor.

Alsancak’taki taş konağa girdiğinizde tek ışık, eski bir gaz lambasının titreyen alevi. Artemis ince keten gömleğini omzundan sıyırır; göğsüne düşen ilk mehtap serpintisi, deniz fosforunu andıran gümüş parıltı bırakır. Dudaklarını boynuna kondurduğunda menekşe lokumunun pudra şekeri, safran ısısıyla çatırdar. Bu çifte tat, İzmir Eskort deneyimini tatlı‑baharatlı uçurumun eşiğine taşır.

Ritmi süvari bandosu gibi düzenler: önce hafif trampet – parmak uçları kürek kemiğinde deniz dalgaları çizer; avucu bel çukurunda Palmiye Yolu haritası bırakır. Sonra aniden trompet yükselir, tıpkı vapur düdüğünün sessiz göğe fırladığı an gibi. Tırnak izleri göğüs hattında çınlayan nota işaretleri yakar; her “balım” fısıltısı kalbini sahil tramvayının çelik raylarına bağlar. Gövden, şarabın sıcaklığıyla terlerken Artemis geri çekilip şişeden bir yudum alır, dudaklarını seninkine dayar; fermente tat, tenindeki safran ateşini yeniden kıvılcımlar.

Gece yarısı seni terasa götürür. Aşağıda Porsuk mavisi (!) değil, körfezin siyah suları fosforlu çizgi çizer; Artemis saçlarını savurup, “Meltem safranı savurur, yanmayı kokuda saklar” der. Avucuna biraz deniz tuzu ve safran tozu alıp göğsüne eker; tuz taneleri anında ısınır, teninde yumuşak cezalandırma gibi gezinir. O an “İzmir Eskort” kelimesi dudaklarından buhar gibi çıkar; su buharıyla karışıp göğe yükselir.

Şafak, Kadifekale ardına mercan pembe şerit yayıp kenti uyandırırken Artemis saçlarını örer; başucuna minik cam flakonda safran tozu ve menekşe lokumu yaprağı bırakır. “Kokusunu aç, rüzgâr beni getirir” notunu ekler. Kapı kapanır; odada hâlâ tütünlü kahve, safran ve deniz tuzu devinir. Gün boyu nerede kumrular uçuşsa kulağında Artemis’in “safran yanar, rüzgâr serinletir” fısıltısı çınlar — zira safranlı gece meltemi artık damarlarında dolaşır.

Leave a Reply